Yaşam merkezimiz olan beynimiz, beş duyumuzdan aldığı izlenimleri toplayıp bütün bir resim yapan cihaz gibi, dışında algıladığı tüm verileri birleştirip işleyen özel veri işleyicimiz. Harika! Beynimizin içinden dışarıya doğru algıladığımız dış dünyanın bilgisi, algılayıcı olan bizlere amaçsal ve anlamsal özel bir hayat sunmakta.
Beyin ve beden algımızın ötesindeki gerçeklik için sadece varsayımlar yapabiliyoruz. Boş bir enerji alanı içerisinde oluşan bu yapımız, boşluktan (saf enerji) olarak, sürekli binbir türlü görsel oluşturabilmekte. Bu harika ve gizemli cihazın yakıtı ise saf sonsuz enerjinin tanımı olan, beynimizin elektrik ile çalışması sonucu dünya ve yaşam resmi görebilmek, yaratıcılığın bu yönünü bizlere gösterebilmesi takdir edilecek bir marifet.
Sonsuz enerji dalgaları olarak algıladığımız evren ve içindekiler kendilerini gösterirken hangi anlam ve niyette olduğunu anlayabilmek sır gibi saklı ve sanat yapıtı insan yapımızın fıtratı gereği, herşeyi öznel ve yorumsal algılayışı içinde, insan bilincinin doğrudan gerçeklikle ilişki içerisinde olmadığını, sadece yorumlar ile kendisini gösterdiğini bilmek, ötesinde ne var merakımızı uyandırabilme özelliğine sahip.
Matematik ve fiziğin muazzam sahnesi, bizlerin değerli olduğunu bize hatırlatıyor gibi, bu sahne bizim için. Bu ışık sahnesinde ki yerimizin yönetmeninin bize yönelik bir ilişkisi gibi düşündürmesi de hayatımızda önemli bir örnek olarak her zaman karşımızda duruyor. Geçmişten geleceğe giden bu realitemiz bizleri gelişim yolunda ilerletme gibi bir özelliğe sahip, geçmişten geleceğe yaşadığımız dünya ve insan gelişim yolculuğumuz, güneşin altında yeni bir varoluşumuzun olmadığı gerçeği, bizlere varoluşumuzun eski olduğunu haber veriyor düşününce.
Zaman algımız ise öznel ve ayrımcı resimin, bütününden bir parçası. Sonsuzluğun sınır tanımadığı bir varoluş içerisinde, sınırlara bağlı kalmak bizlere kötülük olarak geri dönebilmekte, düzen ve sabitlik hayatta iyi fakat fazlası insanın varoluş gerçeğine, demir parmaklık yapabilecek güçte olabilmesi ise korkutucu. İsteklerimizin artması doğamızında isteklerimize göre şekillenmesi ise hayatımızı arzularımızda ve içselliğimizde yaşadığımız sonucuna götürüyor.
Düşüncelerimizin ve arzularımızın hayatımızı şekillendirdiği aynı zamanda sınırlandırdığı gerçeğine, artık insanlık olarak daha net bakabiliyoruz, tatmin olmayan ve hayata daha geniş bakan dijital nesillerin gelmesi ile birlikte zıttı olan eskileri yad eden bir neslin kayboluşuna şahit olmaktayız, daha hızlı bir şekilde de fazlasını göreceğiz.
Doğadaki denge kanununun hayatı doğru bir şekilde konumlandırması, bizlerin sonsuzlukta akan bir nehir gibi yükselmemize olanak tanıyan bir rehberin eşliğinde olduğumuzu tüm dünyaya göstermesi, insanlık adına özgecil bir şefkatin tezahürüdür demek, daha doğru bir tanım olabilir. Sadece sevmeyi ve sevebilmeyi istemeliyiz. Her şey bizim için, doğa tüm acılarımızı, kayıplarımızı fazlasıyla ödüllendirecektir. Hiçbir şey kaybolmaz sadece dönüşür prensibi ile beraber, mutlu olabilmeliyiz en doğal hakkımız…
 
			 
					 
												 
												 
												 
												 
				





 
								 
								 
						 
						 
						