Günümüzde dünyamıza inen felaketler, hepimizi mutsuzluğa sevk etmekte; insanoğlunun doğayı kontrol edemediği, hatta kendisini dahi, kendi kendine kontrol edemediği durumu, tekrar tekrar tezahür etmekte.
Doğa afetlerinin, zayıf ve doğaya bağımlı olan varlıkları, nasıl silip süpürebildiği gerçeği, egosu yüksek, kontrol ve yönetme hastası olan insanoğluna bir hayli korku verici ve tedirgin edici.
Yaratmadığımız bir doğada, var olmak neden bizi bu kadar rahatsız etmekte, gerçekten sorgulanması gereken bir olgu. Güneşe, havaya, buluta, suya toprağa ve besinlere olan bağımlılığımız, bizi tek başına bireysel varlıklar olmak fantezisinde, ne kadar yanlış bir görüşte olduğumuzu gösteriyor.
Doğa temelinin ve yasalarının, bizleri çepeçevre kuşattığı ve istediği gibi yönlendirdiği, hatta baştan aşağı yaratıp yönettiği gerçeği, bizim burada misafirler ve geçici varlıklar olduğumuzun, büyük bir işareti ve gerçeği olarak duruyor. Doğa ve insan ilişkisi, ev sahibi ve misafir ilişkisi olarak, gayet mantıklı bir sistem; zayıf beden ve duyularımızında, bir şeyi var etmeye, yegane yönetmeye, muktedir olamadıkları da gayet açık ve net.
Fakat doğa bizlere, bir seviyede etki gücü verdiği için, doğaya uyum sağlamamızın gerekliliği olarak, bizler bu rüya gibi olan duyularımızda, algılarımızda, eylemler yapabilmekteyiz. Algıladığımız dünyanın ve algılayan kişinin, kendi zihnindeki hayatı ve kendisinin de ne kadar hassas ve kırılgan olduğu etkilendiği, doğanın düzenine göre, mutlu olduğu ve ızdırap çektiği de bir gerçek.
Sistemin başından beri var olan sistem işleyişi ve kuralları, sadece insan aklına ve kararına göre işlemediği, fark edilmesi gereken, en önemli nokta olarak karşımızda durmakta. İnsanın kurduğu yaşam ve düzen, buzun üstündeki bina gibi, her zaman güvenli olamamakta. Rüzgar, sıcaklık, ve kasırga hep beklenir olacaktır, aksi halde hiç kimse endişe etmez ve doğanın sistemine göre yaşamaya çalışmazdı.
Doğanın bizi özel olarak anlamak, bizimle iletişime geçmek gibi bir derdi olmadığı, en başından beri, olması gerektiği gibi olduğu, sadece bizlerin değişen koşullarda, farklı hissiyat ve deneyimler edindiğimizin bir örneği dünyamızda hep duruyor, farklı farklı mesajlar alabilsekte.
İnsanın var oluşunun bu derece kırılgan olduğu ve her zaman belirlenemez oluşu bizleri, üst bir aklın, yönettiği algısına götürebiliyor, her ne kadar anlamamızın ve algılamamızın, yetersiz oluşu bariz olsa bile. Doğa ve bize gözlemlenen, realite bilincinin dışında, milim sapma yapamamak, her ne kadar özgür ve bencil bir varlık olarak, algılasakta kendimizi ve başkalarını, kendi başımıza ve bize gösterilen hayat olmadan, anlamak pekte mümkün değildir.
Doğanın işçileri olduğumuz ve doğanın sistemine göre niyet ve eylemler yaptığımız, iyi ve kötü, doğru ve yanlış değerlerimizin de, bizlere doğamız tarafından verilen bir idrak olduğu bariz; her ne kadar iyi ve kötü, doğru ve yanlış algılarımız, öznel ve değişken olsalar bile.
Doğanın gözlemlenebilir ve uyulabilir sistemi ve yasaları haricinde, bizlerin doğa kuvvet ve etkilerine anlam veriş hikayemizde, doğanın içsel bilincinin, etki ve tepki yasalarının bir göstergesi.
Zaman ve değişkenlik, nihai noktada sabitsizlik, zamanın tekrar tekrar tezahür edebilen, birleştirip dağıtan, oluşturup bozan, şekillendirip kullandıran, veren ve alan bir algılayış verdiği, doğa dediğimiz fenomenin ebedi olmadığı ve gözlemlenen işleyişininde, her daim aynı kalmayacağıda bir anlayıştır bizlere. Cansızdan bitkisele, bitkiselden hayvana kadar olan zincirde, her şeyin birbirine bağlı olduğu gerçeği, doğamızı hakiki manada yönetemediğimiz gerçeği, bizlerin doğanın sisteminin, bilincinde ve kontrolünde, gelişmeyi isteyen bir varlık olduğumuzu göstermekte, fakat bu gelişimi bu seviyemizde ve eski düzenimizde, gerçekleştirebilmemiz, doğamızın arzusu ve bizim arzumuza bağlı olmakta, karşılıklı olarak.
Doğa ve insan, aksiyoner ve aktör bir yapı, insan olduğu yerde kaldıkça, doğa aynı şekilde kaldıkça, bu durum bir yanlışlığın var olduğunun, göstergesi olabilir ya da doğal bir durum olabilir. Doğamızın isteği ve yönetimi insanların arasındaki ilişkilerimizdede, ne kadar net olduğu, önemli bir saptama. Doğa ve insan ilişkisi bariz, tüm evreni içeren bir bütün araç, her şey doğanın ve bizim bilincimizde, içimizde ve duyularımızda. Doğal afetlerin, hastalıkların, insan vahşetinin ve diğer taraftan, hayatın tüm güzel yanlarının, her şeyin, doğa fenomeninin, bilinci ve aklı olduğu gerçeği, yukarıdaki saf akılın ve ışığın bizlere en büyük mesajı ve ebedi huzuru. Güneşin ışıkları altındaki dünyanın, bir ışık harmonisi içerisinde oluşu, rüyadan ve karanlıktan, uyanan insan için, ebedi cennet ve mükemmel bir doğa olması, ışığı yani hayatı ve kendimizi ne kadar net ve güzel görebilmemize bağlı, doğa ve egonun tümüyle bir illüzyon olduğunu anlayana dek, sevgi mesajını tüm zorluklara rağmen, ruh bilincimizde, ebediyen alabilene dek…





