Çünkü Hayatınızın Bir Anlamı Var
Bizi Takip Et
Abonelik formu

Küçük Karınca

Küçük karınca da büyüyordu. Artık onun da diğer karıncalar gibi, yapması gereken sorumlulukları vardı. Bu sorumluluklar, onun için büyük öneme sahipti. Ve karınca, etrafındaki diğer karıncalara bakıyordu, onları inceliyordu ve bütün karıncalar öyle azimli, öyle güçlüydü ki, asla pes etmiyor, kendinden kat kat büyük sorumlulukları en iyi şekilde yerine getiriyordu. Her birinin görevi, yapısı farklı olmasına rağmen, hepsi ahenk içinde, bir bütün, tek bir vücut gibi çalışıyor, sorumluluklarını yerine getiriyordu. Küçük karınca, bu kusursuz işleyişe hayran kaldı, bu kusursuz ahenkle işleyen vücutta kendi yerini bulmak istedi.

Küçük karınca da büyüyordu. Artık onun da diğer karıncalar gibi, yapması gereken sorumlulukları vardı. Bu sorumluluklar, onun için büyük öneme sahipti. Ve karınca, etrafındaki diğer karıncalara bakıyordu, onları inceliyordu ve bütün karıncalar öyle azimli, öyle güçlüydü ki, asla pes etmiyor, kendinden kat kat büyük sorumlulukları en iyi şekilde yerine getiriyordu. Her birinin görevi, yapısı farklı olmasına rağmen, hepsi ahenk içinde, bir bütün, tek bir vücut gibi çalışıyor, sorumluluklarını yerine getiriyordu. Küçük karınca, bu kusursuz işleyişe hayran kaldı, bu kusursuz ahenkle işleyen vücutta kendi yerini bulmak istedi. Çünkü eğer geri kalırsa, yok olup gidecekti. Bu sisteme dahil olmaktan başka şansı yoktu.

Kendisine yardımcı olması için, babasına başvurmaya karar verdi ve bu isteğini babasına anlattı. Babası, büyük bir sevinçle karşıladı küçük karıncayı. Ona yolun prensiplerinden bahsetti. Bu prensipler ise temelde iki taneydi, ilki, ”Dostunu kendin gibi sev” kuralıydı. Çünkü kendisi gibi sevdiğinde, işini layığıyla yapabilecekti.

İkincisi ise, ”Kendin için almak yerine, dostların için çaba göstermek, almak, istemek”ti.  Çünkü kendi için aldığında, asla yetinemeyecekti ve bu yükün altında kalacaktı. Bu yüzden herkes, birbiri için çaba gösterecek ve kendini unutacaktı. Küçük karınca, bu iki prensibi duyduğunda, çok şaşırmıştı. Bütün bu işleyişin, ahengin sırrı, bu iki prensipte saklıydı.

Küçük karınca, hiç vakit kaybetmeden çalışmaya başladı. Ve daima, bu iki prensibi aklında tutuyordu. Bu prensipler ona güç verecek ve yolda engelleri aşmasına yardımcı olacaktı.

Bir gün küçük karınca, dut ağacının altına geldi. Orada, kocaman bir dut gördü. Hemen onu sırtlandı ve yola koyuldu. Bu, onun için büyük bir başarıydı. Babasına ve dostlarına bunu gösterecek, onlar için olan bu hediyeyi onlara sunarak, mutlu olacaktı. Karınca, yola koyuldu, fakat yol oldukça engebeliydi; taşlar, otlar, böcekler, duvarlar… Aşması gereken bir sürü engel vardı. Ama küçük karınca, bunu başarmaya kararlıydı. Çünkü onun bir amacı vardı. Dostlarını, babasını mutlu etmek, onlara hizmet etmek, bu işleyişteki görevini kusursuzca yerine getirmek…

Küçük karınca, sırtında kendinden kat kat büyük dutla yola koyuldu. Kimi zaman yoruldu, kimi zaman düştü, kimi zaman başka böceklerle mücadeleye girdi. Hepsini başarıyla atlatmış ve son bir engeli kalmıştı. O engel ise büyük bir evin duvarıydı. Karınca, bu duvara tırmanmalı ve onu aşıp dostlarına, babasına ulaşmalıydı. Karınca, başta korksa da aklına babası, dostları ve yoldaki prensipler geldi. Başka şansı yoktu küçük karıncanın. Ve duvara tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, ayağı kaydı ve yere düştü. Başta morali bozuldu, pes etmek istiyordu. Bunca zorluktan, mücadeleden sonra, bir de bu duvar çıkmıştı karşısına. Küçük karınca, biraz durdu ve düşündü, başka şansının olmadığı aklına geldi, tekrar denemeye karar verdi. Ve bu sefer daha da yükseğe çıktı. Fakat küçük karınca, yine yere düştü. Artık gücü kalmamıştı. Pes etmek istiyordu. Her şeyi bırakıp, kaçmak istiyordu. Bu hayat, bu kadar zor olamazdı. Fakat sonra, babasının dedikleri aklına geldi. O, bu işi babasına, dostlarına hizmet etmek, onları mutlu etmek için yapıyordu, kendi için değil. Ve ne olursa olsun, bu engeli aşması gerekiyordu. Eğer aşamaz, pes ederse, yok olup gidecekti.

Bütün bunları bir amaç için yapıyordu ve bütün bu zorluklara katlanmaya, onların mutluluğu için değerdi. Ve karınca, tekrar tırmanmaya başladı. Bu sefer, aklında daima babasını, dostlarını, amacını tuttu. Bu, işe yaramıştı. Diğer iki deneyişinden de yukarı çıkıp, artık o evi aşmıştı. Yuvası hemen ilerideydi. Büyük bir heyecanla babasına ve dostlarına koştu küçük karınca. Onların mutluluğunu gördü ve onların mutluluğuyla, çok daha mutlu oldu. Küçük karınca, artık büyümüştü. Hayatının amacını, sorumluluklarını, ahenkle işleyen sistemdeki yerini şimdi daha da iyi anlıyordu.

İnsan da tıpkı bu küçük karınca gibi, başta hayatındaki amacından, sorumluluklarından, ahenkle işleyen bu kusursuz sistemin bir parçası olduğundan bihaber, yaşamını sürdürüyor. Fakat karıncanın bu sistemi fark etmesi gibi, bizim de fark etmemiz ve bu sistemdeki yerimizi bulmamız gerekiyor. Hayatımız boyunca, birçok engellerle karşılaşacağız, kimi zaman ayağımız takılacak, kimi zaman düşeceğiz, kimi zaman tırmanmamız gereken büyük duvarlar olacak. Fakat hiçbir zaman pes etmememiz gerekiyor. Çünkü bizlerin, bir amacımız var. Ve bu engelleri aştığımızda bize gelecek mutluluk, hepsine değecek. Ailemizin, babamızın, dostlarımızın mutluluğu, bütün bu yorgunluğa değecek ve bize, çok daha mutluluk verecek.

Bu yolda ilerlerken, unutmamalıyız ki, bizler kendimiz için almaya devam ettikçe, asla bu çetin yolu aşamayacağız. Ne zaman ki, birbirimizi sevmeye başlayıp, bir bütün olduğumuzu ve birbirimiz için çaba göstermemiz gerektiğini anlarsak, işte o zaman, mutluluğa ulaşacağız. Bizler de küçük karıncanın bütün engellere rağmen pes etmeyişini, amacına doğru ilerleyişini, azmini elde edeceğiz ve olmamız gereken konuma ulaşacağız. Yoksa her birimiz, hiçbir şey elde edemeden, yok olup gideceğiz.

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Önceki makale

Yanmaktan Korkan Kibrit

Sonraki Makale

Ben Kendi Adıma Bir Hiçim

Related Posts
Devamını Gör

Savaşlar

“Her toplumda insan ne kadar egoist ise o kadar acımasızdır.” diyebiliriz. Egoistliğinin seviyesine göre bir birey toplumda üst seviyelere çıkar. Örneğin egosu az olan kitleler yiyecek, aile ve cinsellik arzularıyla tatmin olur. Biraz daha fazla egoist olanlar toplumda zengin olmak isterler. Daha da egoist olanlar ise toplumda itibar sahibi olmak ve toplumu kontrol etmek isterler. Örneğin sanatçılar ve politikacılar gibi... Çok daha fazla egoist olanlar da bilmek isterler. Böylece hayatın nasıl işlediğini ve arkasında olanları keşfetmek isterler.